Tek adam diktatörlüğüne karşı, halkın “nefes” alma ihtiyacını politikleştirip, iktidarın karşısında yan yana getirerek bir odak/güç yaratmak, 24 Haziran’ın HDP’ye yüklediği tarihsel görevdir

Hiç kuşku yok ki devletin tüm gücü ve organizasyonu ile yaratılan kuşatmaya rağmen HDP’nin barajı aşarak mecliste olması, iktidarın 24 Haziran “başarısı”nın fiyakasını bozdu.

“Hikmetinden sual olmaz”, eylediğine yasa uyduran, devletin tüm olanaklarını elinde barındıran iktidar, ancak MHP’ye tutunarak, toplumdan yükselen nefes alma-restorasyon- çağrılarını şimdilik bastırmayı başardı. Fakat hesap tam olarak bu muydu? Değil elbette.

Elindeki muazzam olanaklara güvenerek, “baskın basanandır” desturuyla 24 Haziran’ı halka dayatan iktidarın hesapladığı ile, çarşıdaki hesabın tutmadığı aşikar.

Başta HDP’yi baraj altında bırakarak faşizme giden yolda vites attırmayı hedefleyen AKP/Erdoğan, 24 Haziran seçimleri ile muhalefeti etkisiz hale getirerek adına Başkanlık denilen diktatörlük rejimine geçişin onayını alacaktı. Aldı da… Ama yüksek sesle dillendiremediği bir “zafer” ile.

Zorun gölgesi altında; 24 Haziran

Olağanüstü Hal koşullarında, HDP Cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ın ve yüzbinlerce parti üyesinin tutuklu olduğu ve medyanın büyük ölçüde AKP/Erdoğan’ın elinde olduğu bir atmosferde, Suruç ve Erzurum’da örgütlenen kanlı provokasyonlar eşliğinde gerçekleşti 24 Haziran.

Adaletsizliğin ve zorun gölgesi altında gerçekleşse de baskın seçim, önümüze değerlendirmemiz gereken “gerçeklik”leri koydu. 24 Haziran gecesi için yazılan, çizilen senaryoları bir kenara bırakıp, HDP ve sosyalist sol açısından ortaya çıkan gerçekliklere odaklanalım.

İktidarın, Kürt demokratik siyasi hareketini bütünüyle tasfiye etme planlarını devreye sokarak estirdiği hava, HDP’nin büro açılışlarının coşkusu, mitinglerinin kalabalıklığı ile tersine döndü.

Tek adam diktatörlüğü karşıtı mücadelenin açmış olduğu meşru ve haklı kanal, HDP’yi, mecliste HDP’ye -başkanlıkta İnce’ye oy veren sosyal demokrat kesim ile yan yana getirdi. Gezi İsyanı, 7 Haziran ve sonrasında 16 Nisan kavşaklarında da yan yana gelen ancak kalıcı bir zemin ortaklığı kuramayan bu kesim, esasen tek adam yürüyüşünü engelleyebilecek bir mücadele hattını örecek olan kesimdir.

Ülke ve iktidar açısından tarihsel bir takvim olan 24 Haziran, tek adam diktatörlüğüne giden koşuyu yavaşlatacak ve hatta engelleyecek, Kürt demokratik siyasi hareketi ile sosyal demokrasi arasındaki köprüyü inşa etmiştir.

Bu köprünün inşa olmasının, kendi sonunun olacağını bilen AKP/Erdoğan, 25 Haziran itibariyle, adeta Sun Tzu’nun “Düşman birlikse, onu parçalara ayır” taktiğini uygulayarak köprüyü yıkmaya çalışmaktadır. HDP milletvekillerinin aranarak tehdit edilmesi, CHP’yi hedef göstererek şehit cenazelerine gidilmesinin engellenmesi bu hedefi gerçekleştirmek için attığı ilk adımlardır.

Halkın “nefes” alma talebini politikleştirme

Köprüden önce son çıkışta olduğunu fark eden AKP/Erdoğan’ın izleyeceği politikaların bundan sonra daha sert olacağını söylemek için ufka hafiften bakmak yeterli. Ortadoğu’daki savaşın içerisinde inisiyatif alma girişimlerinin duvara çarpması, Kürt sorununun bölgesel hatta küresel düzlemde dengeler içerisine yerleşme yürüyüşü iktidarın nefes almasını zorlaştırıyor/zorlaştıracak.

Burada esas belirleyen, HDP’nin izleyeceği politikalar ve bu politikalar doğrultusunda eyleyecekleridir. 7 Haziran seçimleri sonrasında olduğu gibi iktidarın saldırıları karşısında, zafer sarhoşluğuyla savunmada kalan bir politika, tek adam yürüyüşüne can suyu olacaktır.

Tek adam diktatörlüğüne karşı, halkın “nefes” alma ihtiyacını politikleştirip, iktidarın karşısında yan yana getirerek bir odak/güç yaratmak, 24 Haziran’ın HDP’ye yüklediği tarihsel görevdir.

Kaynak: Sendika.org

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…