3. Kapitalist Üretim İlişkileri ve İşin İnsana, İnsanın İşe Uygunluğu: Sınıflı toplumlarda ve bu soyutlama içerisinde “işin işçiye, işçinin işe uygunluğu” nasıl olacak?
“İşçi sağlığı kavramını kapitalist üretim ilişkileri içerisinde” tanımlamaya yönelirsek, “klasik tanım”da ve ILO/WHO tanımında belirtilen “işin insana, insanın işe uygunluğunu sağlamak” nasıl olacak?
Türk Dil Kurumu tarafından; “Uygun = Yakışır, yaraşır, elverişli, yararlı” olarak tanımlanıyorsa, “işin insana, insanın işe uygunluğu” kapitalist üretim ilişkileri içerisinde nasıl bir tartışmayı hak eder? Kapitalizm de iş ve insan nasıl ele alınmaktadır/alınmalıdır?
“Kapitalist iş dediğimiz şey insanın, işin konusu üzerinde, işin araçlarıyla belirli bir mülkiyet ilişkisine bağlı olarak gerçekleştirdiği etkinliği” ise; bu etkinliğin üretim araçlarına sahip olan sınıfın belirleyiciliğinde bir etkinlik olduğu da gün gibi açık değil midir? Yani kapitalist üretim tarzında “iş sağlığı” dediğimizde, üretim araçlarına sahip ve gıdası kar olan bir sınıfın (sermaye sınıfının) sağlığından (iktisadi ve elbette ki fiziksel-zihinsel sağlığından) söz ediyoruz demektir. Ve bu sağlık; kapitalizmin işleyiş yasalarında var olan meta fetişizminde mayalanan kar ve/veya daha fazla kar ile bu durumun kaçınılmaz sonucu iş kazalarından, meslek hastalıklarından, kısacası işçi cinayetlerinden beslenen bir sağlıktır. İktidarın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, 3. Havalimanında düzenlenen “İş Sağlığı ve Güvenliği Hedef Sıfır Deklarasyon” imza törenindeki konuşmasında, iş sağlığı ve güvenliğinin öncelikli işlerinden olduğunu belirtse de, göstermelik/propagandif sözlerle ne kapitalizmin davet ettiği iş kazalarında, meslek hastalıklarında “Hedef Sıfır”a ulaşılabilir ve ne de “kapitalizmin fıtratında olan” işçi cinayetlerinden kaçılabilir.
Konuyu ekonomik-toplumsal mecrasından kopartıp tekil işçi üzerinden konuşanlara da bir söz: İşyerindeki bir işçiyi çalıştığı iş akış şeması üzerinde tanımlanan işinden, sağlığı bozulduğunda iş akışı içinde başka bir işe görevlendirmek “uygun işe uygun işçi ve uygun işçiye uygun iş” tanımı içerisinde değerlendirilebiliyor!!! Ancak fabrika kapısı önünde “yedek işsizler ordusu” emek-gücünü satmak için beklerken, bu tekil durumun gerçekleştirilebileceğini savunmanın ise “Nil nehrinde Volga gecelerini konuşmak” demek olduğunu sınıfsal perspektife sahip herkes görür.
Kapitalizm, “üretimin amacının insan olduğu” bir üretim tarzı mıdır; yoksa “insanın amacının üretim haline geldiği” bir üretim tarzı mıdır? Bir birine rağmen olan bu ifadelerin farklı toplumsal ilişkilere, üretim ilişkilerine ve üretim tarzına karşılık geldiği ise bilinen bir gerçekliktir.
Ve yukarıdaki sorularımız bir biriyle bağlantılı doğurganlıklar taşırken, yanıtlarının ruhunu da kapitalizmin meta fetişizmi karakterinde bulur. İş ile işçi arasına kapitalist üretim ilişkileri-üretim tarzı-mülkiyet ilişkileri bir kırılma olarak girer ve “işin insana, insanın işe uygunluğu”nu bozar. “Kapitalizmde üretim araçlarından kopartılmış işçi için sağlıklı tek bir an veya eylem var mıdır? İşte teknisizm bu tartışma ile başlar. Bu sorularla birlikte sermayenin yerine düşünmeye, sermayeyi vicdana çağırmaya başlarsınız. Oysa sağlıksızlığın temel kaynağı, emeğin, işin konusu ve araçlarından kopartılmış olmasıdır.” (Türkmen R., Akarca G., “İşin Cinayeti Olur mu?”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 54-55 Ekim-2014-Mart-2015, Sayfa: 72). Meslek hastalıklarını, iş kazalarını ve bunlara bağlı işçi cinayetlerini de bu nedenle kapitalist üretim ilişkilerinde sıfırlamak mümkün değildir. Ancak işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları arasında (ve üstelik işçileri de içine alan bir aura da) iş kazalarının ve meslek hastalıklarının ne kadarının önlenebileceği ve önlenemeyeceği tartışması teknik-mesleki boyutuyla sürer gider. Öyle değil midir ki; “Üretme eylemi sırasında meydana gelen ‘kazalar’ tarihten ve gerçeklikten kopuk sınıf dışı bir zemine oturtulursa; Doğal olarak ‘kazaların’ önlenebilir ve önlenemez olarak ikili bir ayrıma tabi tutuluşu tartışmanın merkezine oturur. Böyle bir tartışma ekseni meseleyi patronun niyetine ve patronun sorumluluğunu da ancak önlenebilir ‘kazalar’a indirger. Üretim tarzının bütünsel sorgulamasına dair olanaklarsa baştan konu dışına itilmiştir.” (Akarca, G., “Emek Yağması Yasal Cinayetler”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2011, sayı: 40, Sayfa: 3).
Kapitalizm sorgulamasına girdiğimizde; tanımların ve kavramların düşünülmesinin, dillendirilmesinin, üretilmesinin, söylenmesinin de sınıfsal olduğunu görürüz. Bu bağlamda konuşursak; işçi sağlığı meselesinde işçi sınıfının dilinin de sermaye dili ve lehçesinden ayıklanması gerekirken, ideolojik düzeyde yürütülmesi gereken bir ihtiyaç da ortaya çıkar. Ancak, bir alanda (hele hele işçi sağlığı alanında) sürdürülmesi gereken sınıfsal eksendeki mücadele sadece ideolojik boyutuyla değil, bir birini mayalayacak olan ekonomik ve politik boyutuyla birlikte ele alınmalıdır. Farklı örgütlenme adreslerinde farklı mücadeleler öne çıksa da bu üç alanın diyalektik birlikteliği mücadelenin bütünlüğü açısından elzemdir.
Ve atlamadan söyleyelim ki; Sözünü ettiğimiz bu üretim tarzı işçi sağlığı hizmetlerinin nasıl örgütleneceğinin de belirleyenidir. İşçi sağlığına dair mevzuat/hukuk, kültür ve uygulamayı yönlendiren örgütlenmeler de buradan doğar.
….
Devam edecek
*Levent Koşar: TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü
Kaynak: Siyasihaber
http://ozgurdenizli.com/isci-sagligi-hangi-zeminden-dogru-konusmayi-hakeder-1-levent-kosar/
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…